top of page
zanileart

Türk Dizilerinde Kadın Temsili: Klişelerle Güçsüzleştirilen Kadın Algısı

Türk dizilerinde kadınların değersizleştirilmesi, para tutkunu olarak gösterilmeleri ve zengin erkeklerle çıkar ilişkisi kurmalarının bu kadar sık vurgulanması, toplumsal cinsiyet rollerini derinleştiren ve aşağılama içeren bir klişedir. Bu senaryoların yıllardır toplumda izlenmesi, kadınların kendilerini kişiliksiz ve zayıf görme algısını pekiştirerek, bireysel yaşamları, evlilikleri ve aileleri bile olumsuz etkilemektedir. Yasaların bile kadınları “sus payı olarak, ömür boyu nafaka” ile susturduğu ve kadını erkeğe muhtaç ettiği, değersizleştirdiği bir düzende, kadın, toplum ve ev yaşamında adeta ikinci sınıf vatandaş olarak kabul görmekte ve bilinçaltında fahişe gibi damgalanmaktadır.

Dizilerde kadın karakterler, genellikle “para avcısı” ya da zengin erkeklerle ilişki peşinde koşan figürler olarak betimleniyor. Bu karakterlerin dramları, maddi hırs etrafında şekillenirken, bu tür klişe senaryoların talep görmesi yapımcıları motive etmekte, reyting kaygısıyla bu aşağılayıcı temalara sıkça başvurulmasına yol açmaktadır. Türkiye toplumunun yerleşmiş değer yargıları, kadınların ekonomik bağımsızlıkları olmadan yaşamaları gerektiğini öne sürerek, kadınların erkekler üzerinden varlık kazanması gerektiği düşüncesini körüklemektedir. Kadın karakterlerin, kendi potansiyel ve güçlerinden ziyade ekonomik güvenlik arayışı içinde gösterilmesi, onların toplumdaki gerçek potansiyellerini gölgede bırakmakta; kadın, hâlâ özgürlüğü “tehdit” olarak algılanan bir varlık olarak sunulmaktadır. Bu bakış açısı, özgür kadına karşı aşağılama içeren bir tavır yansıtmaktadır.

Kadın karakterlerin, dizilerde kendi ayakları üzerinde duran bireyler olarak değil de, maddi güvenlik için zengin bir erkeğe bağımlı olarak sunulması, izleyiciye kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanamayan bireyler olduğu mesajını “normal” bir algı ile aşılamaktadır. Kadınların varlıkları, kendi başarıları ve hayalleriyle değil, “zengin koca” klişesiyle şekillendirilmektedir. Kadın karakterlerin zayıflatılmasının yanı sıra dizilerde ahlaki değerler de çarpıtılıyor. Özellikle aldatma senaryolarının sıkça işlenmesi, 'laik kadının ahlaki değerlerinin olmadığı' gibi bir algının gelişmesine neden oluyor. Bu tarz vurgular, laik kadınların ahlak anlayışının zayıf olduğu imajını bilinçaltında besleyerek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.

Bu karakterlerin kişisel hedefleri ve özgün hikayeleri yerine, sadece “erkek karakterin sevgilisi” olarak yüzeysel rollerle sınırlandırılmaları, onları bir “süs nesnesi” ya da “para düşkünü” olarak etiketleyen basit karakterlere indirgemektedir. Bu algı, sosyal medya mizahına bile yansımakta; kadının kocasının kredi kartını aldığı mizah içerikleri, çoğu kez destekleyici yorumlar almakta ve bu tür mizah, farkında olmadan kadını küçümseyen bir nitelik kazanmaktadır.

Diziler sadece toplumsal algıyı yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda bu algıları güçlendiren bir araç haline gelmektedir. Para veya statü uğruna ilişki kuran kadın klişesi, izleyiciye bu davranışların “olağan” ve “kabul edilebilir” olduğu imajını vermekte. Bu klişeler gerçek hayatta bir genelleme olarak kabul edilmezken, dizilerde sıkça tekrar edilmesi, kültürel değerleri şekillendirip bu değerlerin devamını sağlamakta ve topluma yansımaktadır. Örneğin, Türkiye'de kadınların erkekler tarafından yemek davetlerinde hesabın ödenmesini beklemeleri, erkeği güçlü ve kadını bağımlı bir figür olarak bilinçaltında konumlandırmakta. Bu nedenle, dizilerde kadın karakterlerin çok boyutlu, güçlü, ekonomik bağımsızlığa sahip ve kendi hedefleri doğrultusunda var olan bireyler olarak gösterilmesi, toplumsal algıyı değiştirme potansiyeli taşır.

Daha gerçekçi ve ilham verici senaryolar kaleme alarak kadının sadece aşk ve para etrafında dönmeyen, kendi başarı ve mücadeleleriyle var olan bireyler olarak sunulması, hem izleyiciye daha zengin hikayeler sunacak hem de toplumsal cinsiyet algısına katkı sağlayacaktır. Özetle, Türk dizilerindeki bu klişe kadın temsilleri, toplumsal cinsiyet rollerini destekleyen ve yüzeysel bir bakış açısının ürünüdür. Bu klişelerin ötesine geçilerek daha çeşitli, derinlikli ve gerçek kadın hikayelerinin anlatılması, toplumsal fayda sağlayacaktır.


Ayşe Nart

2 visninger0 kommentarer

Seneste blogindlæg

Se alle

SAHTE HUZUR ÇAĞI

Günümüz dünyasında teknoloji, her alanda insanı dönüştüren bir güce sahip. Robotlar fabrikalarda çalışıyor, ameliyatlar yapıyor, sanat...

Toplumsal Çürüme;

Bir toplum nasıl çürür? Bu süreç genellikle uzun vadeli bir çöküşün belirtisidir ve toplumsal dengeyi bozan birçok faktörden kaynaklanır:...

Comments


bottom of page