Türkiye’de sosyal medya paylaşımlarında ve yorumlarında yenilikcilere karşı, giyim kuşama karşı, laikcilere karşı sık sık "özümüz" ve “batı” kavramı üzerinden yapılıyor eleştiriler. Bu “özümüz” kelimesi ise genellikle tanımlanmamış, içi boşaltılmış ve ideolojik bir söyleme dayanıyor. "Bizim özümüz yok oluyor" denildiğinde, bunun ne olduğunu açıkça tanımlayan kimse yok. Bu yüzden, "öz" kavramı tartışılırken aslında bir şeyleri koruma ya da geliştirme adına değil, geçmişi yüceltip, bugünü ve geleceği reddetme adına kullanılıyor. Peki öz nedir? "Öz" dediğiniz şey, tarih boyunca toplumların değişen koşullara ve zamana uyum sağlayarak geliştirdiği değerler bütünü olmalıdır, di’mi?. Ama maalesef, bazıları bu "öz" kavramını yalnızca osmanlı’nın belirli bir dönemine, ya da dini geleneklere indirgemekle yetiniyor. Oysa tarihsel süreçte her toplum, içinde bulunduğu çağın gerekliliklerine uyum sağlayarak varlığını sürdürebilmiştir. Nasıl ki nehirler geriye akmaz, toplumlar da geçmişteki bir döneme hapsolamaz. "Öz" diye savunulan şey statik değildir; dinamik ve yaşayan bir kavramdır oysa. Kadınların özgürleşmesi, çağdaş eğitim imkanlarına erişmesi ya da toplumsal hayatta eşit haklara sahip olması ise "batı" özentisi değil, insan haklarının gereğidir. Bu, medeniyetin temel taşlarından biridir. Kadının özgürleşmesini geleneklere aykırı görmek, aslında insanlık tarihindeki evrensel gelişimi reddetmek anlamına gelir. Kadını kapatmak, onun eğitimini elinden almak ya da toplumdaki yerini yalnızca aile içine hapsetmek, bir "öz" değil, düpedüz gerileme halidir.
"Batı" ise kavram olarak aslında bir coğrafi terimden ziyade, çağdaşlaşmayı, eğitimi, bilimi ve insan haklarını temsil eden bir simgedir. Ama bu, yalnızca Batı toplumlarına özgü bir şey değildirki. Japonya, Çin, Güney Kore, Singapur gibi doğu toplumları da bu değerleri benimseyip kendilerine özgü yollarla geliştirmişlerdir. Yani gelişmişliğin, sorgulamanın, eleştirel düşüncenin ve insan haklarının coğrafyası yoktur. Bu, "çağın ruhunu" yakalayıp bireylerin ve toplumların özgürleşmesi ve gelişimiyle ilgilidir.
"Batı" özentisi gibi yüzeysel eleştiriler, aslında toplumun kendi dinamiklerini ve öz eleştirisini yapmaktan kaçındığının bir göstergesidir. Önemli olan, geçmişe romantik bir hayranlıkla saplanıp kalmak değil, geçmişi değerlendirip bugünü inşa etmek ve geleceği planlamaktır. "Öz" diye savundukları şeyin gerçekten ne olduğunu sorgulamadan, gelişmiş toplumlara düşmanlık beslemek, ne yazık ki sadece cehaleti, dogmayı ve gerilemeyi besler. Gerçek öz; bilmek, öğrenmek, sorgulamak, değişime açık olmak ve çağa uyum sağlamaktır. Çünkü ’öz’ durağan değil, yaşayan bir kavramdır.
Comments